Cuma, Temmuz 14, 2006

Gelişine Vole!

İlk5 Blog'unun sahibi Sevgili Alper pas atmış. Sıkı bir maç yapılıyor sanki blogunda. Paslaşan paslaşana! Malesef ben bu dünyada fazla bir kimseyi şahsen tanımıyorum. Bloglarını takip ettiğim kişilere de, kendilerini tanımadan pas vermek ayıp olur sanırım. Bu yüzden, bu blog'da, Alper'den aldığım pasa gelişine bir vole vuracağım... Kimbilir, belki de gol olur. :) (Bu arada hepimiz sanırım Alper'in uzmanlığına giren VOM kampanya çalışmasının denekleriyiz... Varsın olalım, deneyen Alper olduk'tan sonra. :) )

Konu olarak, Alper'in pasladığı, 'çalışırken iş görüşmesi yalanları' çok da bana ve kiziYORUM.com'a uzak değil. İçinde yalan var, kızmamak mümkün değil ki!!! Bununla birlikte, son bir kaç aya kadar çalışan, yakın dönemde ise artık bir iş veren olduğum için konu benim için taze. Şu aralar çok haşır neşir olduğum bir konu olan eleman alımı ve bu kişilerin mülakatta getirdikleri CV'lerinin içindeki yalanlar var!!! CV'ler tam evlere şenlik... İlk 5 CV yalanları da en altta..

Alper'e sevgilerle...

Çalışırken iş görüşmesi yalanları:
1- İnanın buradaki her hangi bir sorundan dolayı ayrılmıyorum, gerek iş ortamı, gerek iş arkadaşları hepsi süper... Sadece artık yeni konular öğrenmek, başka deneyimler yaşamak isiyorum. (Bu arada bölüm müdürü Vehbi 'ye deli oluyorum ama, burada lafını etmeye değmez)
2- Budur kardeşim... Kıl oluyorum bizim müdüre bastım istifayı (Diğer şirketle anlaşmasa da basar mıydı?)
3- Abi deli misin.... Milyon dolar verseler o (Grupla/adamla/şirketle
/markayla...vs.vs.) çalışmam! Adamların hepsi ahlaksız abi, boşversene! (2 haftaya diğer yerde hatırı sayılır pozisyonda, hatırı sayılır paraya)
4- Yok efendim benimki iş aramak değil, kariyer.net'te CV'ım var ama okusanız updated bile değil! (kariyer.net'te ki CV'si çalıştığı şirketin eline geçince)
5- Valla ben başvurmadım... Hala oğlu demiş benim bir kuzen var yapsa yapsa o yapar diye...

CV Yalanları (İş vereni delirten, iş arayanın işi alamaMAsını garantileyen yalanlar)

1- Hobiler: Kitap okumak.... (O yüzden kitap satışları rekor üstüne rekor kırıyor)
2- Eski iş yerimde aldığım maaş 5.000 $'dı (Yazıyla beş bin DOLAR), ama 750 YTL net'e de çalışabilirim
3- Referans... Tabi referans veririm ama, Ahmet Beyi verirdim o ayrıldı, Halit bey var o izinde, Nevin hanım var ama sanırım o da bu hafta eğitimde olacak. Ben size telefon yerine onlardan yazılı mektup getirsem?
4- Eski şirketimde hemen her şeyi ben yapıyordum. Yani ben şimdi ayrılınca herhalde her şey duracak! N'apıcaklar bilemiyorum!
5- X yerde müdürdüm, Y yerde genel müdür yardımcısı, Z yerde bir ara yönetim kuruluna bile girdim (Sadece proje yöneticisi arıyoruz, CV'de CEO yatıyor)

Perşembe, Temmuz 06, 2006

2+2=4 ama peşin ödersen 3'de yaparız!


Plazma TV arıyorum bir kaç haftadır. Son dönemde elektronik pazarına bu kadar detaylı girmemiştim. Fiyatlar, modeller, hepsi havada uçuşuyor... Eğer aranızda bu işe kalkışan bir başkası varsa, sanırım neler yaşadığımı biliyordur. Fiyatlar yakın, seçenekler çok, doğru dürüst seçim yapabilmek için yeterince bilgi yok!!!

Hepsinden önce, önemli bir soruyu cevaplamanız gerekiyor: LCD TV mi Plazma TV mi? Onlarca siteye girdim... Onlarca dergiyi okudum... Hepsinin kapağındaki başlık 'Hangisini seçmeli? Plazma vs. LCD! Detaylar, içeride...'! Alıyorsunuz, hızla o sayfaları açıyorsunuz, artılar eksiler yanyana verilmiş... Ama işin sonunda sadece şunu diyorlar: 'E walla biz ayıp olmasın, bu sayfalara reklam verenleri kıramadık, hangisi iyi bir şey diyemeyeceğiz, siz kendi kafanıza göre takılın, hangisini seçerseniz doğrudur!!' Haydaaaa!!!

O kadar site, forum ve yorum var... Bir çok kişi yorum yaparken bilgi vermek yerine, sattığı şeylerin taraftarlığını yaptığı için yada kullanıcılar kullanmadıkları şeyleri bilmeden görmeden atıp tuttuğu için, yorumlar arasında kaybolup gidiyorsunuz. Çünkü bizde bilen de konuşuyor, bilmeyen de!!!

Neyse... Bir bilene sorup, devam ettik. (Ama bu bilen sayesinde o kadar çok şey öğrendim ki, herhangi bir TV alıcısının kazık yememesi mümkün değil!!!) Bunların her birine kızıyorum... Ama yazının konusu bu değil, asıl konu TV'lerin, ya da tüm elektronik eşyaların fiyatları!

Herhangi bir ürün. Etiket Fiyatı: 5.000 YTL. Yanında bir not, 'Vade farksız peşin fiyatına 10 Taksit'. (Güzel! Taksit taksit öderiz... Fark ta vermeyeceğiz, parayı da buraya bir kere de bağlamayacağız... Süper!) Hemen yanında 2. Not, 'Peşin ödemede %10 indirim!' Hoppalaaaaa!!!!!

Biz gerizekalı mıyız, matematikten bu kadar anlamayacağız!!! Demek ki bu ürünün peşin fiyatı 4.500 YTL!!! Nerde kaldı o zaman peşin fiyatına 10 Taksit?? Ya o yalan... Ya bu yalan....

Okulda bana pazarlamanın etik bir bilim olduğunu söylemişti hocam. Yani, yalan yoktur biz de demişti. Bununla birlikte, pazarlamacılar 'topluma zararlı' şeyleri de pazarlamamalılar demişti! Doğru ya da yanlış, bu yoruma katılır ya da katılmazsınız... Bugün bir çok kişi, insanların gözünün içine baka baka yalan söylüyor Hocam (kulaklarınız çınlasın!)! Sonra bunun adına 'pazarlama', 'ücretlendirme' yada her neyse diyor... Ama sonuçta bize 'siz aptalsınız, ben de bunu biliyorum' diyor... Biz de bunu efendi efendi susup kabul ediyoruz!!!!

Malesef, pazar bu peşin fiyatına taksit ve peşin ödeme de indirime o kadar alıştı ve o kadar koyunuz ki, bir firma hakikaten doğrusunu söyleyerek satış yapmaya kalksa, hemen pahalı algılanacak, eminim ki müşteri kaybedecek, topa tutulacak!!! Kaldı ki hemen hemen bütün firmalar bu yolu seçmiş durumda bugün!!!

Ne yapmalı, ne etmeli, insanları nasıl uyarmalı, uyandırmalı? Bir fikir... Bir akıl yok mu oralarda?

Pazar, Temmuz 02, 2006

Ne umduk, içeride ne bulduk!

Bir marka yaratmak için onlarca milyon dolar harcıyorsunuz. Bunun üzerine onca yılın da deneyimini koyuyorsunuz. Bu süre içinde kaliteli üretim yapmaya çalışıyor, tasarıma önem veriyor, 'taklit' değil kendi ürünüzü üretiyorsunuz. Mağazacılığınızı geliştiriyor, yaygınlaştırıyor, kimisi bu ülkenin garip tepkilerine kurban giden başarılı reklam kampanyaları düzenliyorsunuz. Sonuçta da, hakikaten benim de (kullanıcısı olmasam da) taktir ettiğim 'Zeki Triko' gibi bir ismi yaratabiliyorusunuz.

Her ticari kuruluşun bir tek sebebi vardır, para kazanmak. Markalaşarak para kazanmak bir yol olduğu gibi, aksi de bir yoldur. Ancak, kabul etmek gerekir ki, marka yolculuğu her zaman için diğerinden çok daha zor, emek yoğun ve uzun bir yolculuktur. Her iki yolu seçenlere de saygı duymak gerekir ve mutlak doğru yoktur. Bu bir seçimdir ve 'birilerinin' sürekli pompaladığı gibi 'her üretici/satıcı' son kullanıcıya yönelik olarak markalaşmak durumunda değildir. Her iş bir yatırım gerektirir ve sonuçta arzulanan, bu yatırımın, aynı miktar parayı bankaya yatırmaktan daha fazla getiri getirmesidir! Bu iki yoldan hangisinin seçileceği, duruma, güne, zamana, pazara, elinizdeki paraya, hayallerinize ve şu anda yazamadığım bir çok parametreye bağlı olarak değişebilir.

Zeki Başesgioğlu, yukarıdaki parametreleri bir çok kişiden iyi değerlendirmiş, değerlendirmeleri sonucunda ismi ve kendisi üzerine kurguladığı markasını, Türkiye'nin en çok bilinen, anımsanan mayo markası haline getirmiş bir kişi. Eminimki şu anda, Zeki Triko markasını yönetmek için bir çok profesyonel çalıştıran Zeki Bey, bu noktaya gelene kadar, önce kendi başına çokça emek ve para harcamış, şu anki profesyonel ekibinden onlarca kat iş yapmış bir girişimci. Bir makelede okuduğum hikayesi, hem zekasını, hem azmini ispatlar nitelikte. Bugüne kadar markasının geldiği yer itibariyle, Başesgioğlu'nu alışlamak gerek. Tabii ki, markayı bugünkü konumunda tutan/ileriye sürükleyen profesyonellerden oluştuğunu tahmin ettiğim pazarlama ekibini de!

Diyeceksiniz ki, 'madem alkışlayacaktın, neden kızıyorum.com'a konu yaptın?'. Evet, buraya kadar hiç bir sorun yok. Ama, iş marka yönetmek olunca, yaklaşık 0,1 m2'lik kumaşa 'premium' fiyat talep etmek olunca, konu kaliteli ürün satmak, tasarıma değer biçmek, son kampanyada da olduğu üzere Doutzen Kroes gibi dünyaca ünlü top modellerin dev posterleri ile insanları ürün almaya davet etmek olunca, kısaca iş karışık olup, tasarım anından müşteriye değene kadar onlarca kişi bu işe dahil olunca, elbette bana da kızacak bir şeyler çıkıyor.

Markaların müşterileri ile temas ettikleri yer olan satış noktaları/mağazaları onların kaleleri. Eğer Zeki Triko gibi çok büyük bir marka iseniz, kendinize ait dükkanlarınızın olması kaçınılmaz. 'Cornerlarda' yada büyük marketlerde/alış veriş merkezlerinde sadece ürün çeşitliliğini arttıran raftaki diğer markalardan biri olurken, ortamdaki hiç bir şey sizin direk kontrolünüzde olmayabilirken, kendi mağazanızda, içerideki ısının derecesinden, yerdeki parkenin rengine kadar herşeyin sorumlusu sizsiniz. Doğal olarak satış elemanlarınızın da...

Bir arkadaşım mayo arıyor, ben de ona eşlik ediyorum. Akmerkez'de bir Zeki Triko mağazası. Konumundan dolayı hedef kitle sanırım aşikar. Çok güzel bir mağaza, alımlı bir Kroes resmi sizi içeri çağırıyor. Satılan ürün mayo. Doğal olarak ürünün reklamları, kullanılan model, resim hepsi göze hoş gelecek şekilde tasarlanmış durumda. Biraz seksi, biraz güzel, kısaca alımlı bir 'rol model'! Müşteriler kadınlar! Satılan hayal basit: 'Bu mayolarla siz debu kadar alımlı olacaksınız! Bizim mayolarımızla bu kadar hoş görüneceksiniz...' Sanmayın ki resimler erkek müşterileri tavlamak için. Kadın modellerin erkeklerin ilgisini çektiği aşikar, ancak mesaj hedef kitle kadınlara. Hemen her moda ürününde olduğu, hemen her giyim malzemesinde olduğu gibi bir 'hayal' var pazarlanan. (Tabiiki bu hayali destekleyen kaliteli ürün ve başarılı tarasımı da gözden kaçırmamalı). Markanın bu teklifinde de bir sorun görmüyorum açıkçası. Ancak, herşey kapıdan girene kadar. İçeri girdiğinizde, sanki bir şeyler değişiyor. Çalışanlar, kısaca markayı temsil eden kişiler, bir diğer deyişle markanın kapıdaki resimden sonraki yüzleri, markayla o kadar zıtlık içerisindeler ki, şaşırmamak mümkün değil!!!!

Daha önce bir kadın mayo mağazasına girdim mi hatırlamıyorum açıkçası. Ama bu mağazada, bir erkek olarak gözüme çarpan manzara şu: İçeride çalışan 5-6 tane satış elemanı bayan. Garip bir solaryum yanığı ten üzerinde yapma sarışın saçlar. Bakımsız vücutlarını daha da gözler önüne sermek için düşük bel kotlar, açık göbekli tişörtler. Eğer, buldukları her açıklıktan fırlayan göbek etrafı 'can simidi halkaları' göz zevkinizi bozmuyorsa, basit makyajlar arkasındaki somurtan yüzler yeteri kadar canınızı sıkabiliyor! Yüzlerindeki 'bitse de gitsek ifadesi', sizde 'biran önce bitse de ben de bunu çekmesem' duygusu yaratacak cinsten!

Orada çalışan insanların güzel/çirkin olmaları beni ilgilendirmiyor. Zaten benim bakış açımda bu insanların kişiliği yada kendileri ile ilgili değil. Ama bu kişilerin temsil ettiği kurum, sattıkları ürün itibariyle, bakımlı olmak zorunlulukları var. Belki, Zeki Triko satış ekibi şöyle bir cevap sunabilirler: 'Bu çalışanlar o kadar değerli ve o kadar başarılı satış yapıyorlar ki, onlara bu toleransı gösteriyoruz. E bugün hem pazar, hem çok sıcak vs. vs.' Ama özrü kabahatinden büyük olacak bu bahaneleri, böyle başarılı bir ekibin elemanlarının vereceğini sanmam. Kaldı ki, içeride bulunduğumuz 11 dakika süresinde bu çalışanlardan hiç birinin bize 'merhaba, yardımcı olabilir miyim yada isterseniz şu modeli göstereyim' gibi bize yardım edecek en ufak bir diyaloğa girmemeleri, yada tüm bu süre boyunca bir kez dahi bizimle ilgilenmemeleri olası bahanelerini de çürütecektir. (Çok ta kalabalık değildi mağaza açıkçası.) Ama, ya hep meşgullerdi, ya hep bir yerden bir yere gidiyorlar, yada arka odada kayboluyorlardı.

Bakımsız olmalarından daha kötüsü müşterilerine ilgisiz olan, ilk diyalog olarak aramızda ödeme sonrası 'XXX YTL. lütfen' konuşması geçen bir ekip, Zeki Triko'yu ne kadar ileri götürür merak ediyorum. İşin aslı, bugün, tasarım ve kalitesi sebebi ile ürün satın aldık. Bahsettiğim aksaklıklar, müşterinin satın alım kararını ne kadar etkiler ya da ürün ve kalite başarısız bir ekibe rağmen daha ne kadar markayı taşır bilmiyorum. Ama, şu anda Zeki Triko bu dükkanda 100 satıyorsa, iyi bir satış ekibi ile, dışarıda reklamları ile yarattığı 'ürün imajını' içeride de müşterisine yaşatmaya devam ederse, teklifini daha da sağlamlaştırırsa, X adet satacağına eminim. X'i bilemem, hesap yapmak gerekir, elimde yeterli veri yok. Tek bildiğim X>100 olacağı.

Marka bir bütündür... Markanızı sadece ürününüz yansıtmaz. Müşterinizin, size temas ettiği her yerde ona sahip çıkmanız, her temas anında müşterinize teklifinizi aynı tonda, aynı netlikte ve aynı bütünlükte sunmanız gerekir. Zeki Triko gibi başarılı markaların, cüzi miktarlara çalışan 3-5 kişinin 'markanın yaratıcılarından milyonlarca ışık yılı ötedeki basit vizyonları' sebebi ile müşteri gözünde zarar görmesine, bu kişiler yüzünden milyonlarca dolarlık marka yatırımının toplamda 11 dk süren bu müşteri temasında bir anda uçup gitmesine, böyle basit bir konunun, benim gibi bir adama malzeme olarak markayı eleştirtmesine çok kızıyorum!!! Umarım, Zeki Triko, gerekli eğitimler ve düzenlemelerle, satış elemanlarına gerekli çekin düzeni verir. Türkiye'nin çok fazla, Zeki Triko'su malesef yok.

Kızan Adam'ın sorusu: Acaba, satış elemanlarının çok da alımlı olmamaları, bir satış taktiği midir, yani bir müşteri bir ürün aldığında satıcıdan daha alımlı gözükürse, o ürünü isteği pozitif yönde tetiklenir mi? (Bu soruyu yukarıdaki Zeki Triko durumunda bağımsız soruyorum, zira oradaki çalışanlar kendilerini bir parça bulutların üzerinde görüyorlardı. Sanırım hakikaten alımlı olduklarını düşünüyorlardı.) Bunun cevabını bilen ve paylaşmak isteyen olursa çok sevinirim.